Düşümdeki Atık Kent Masalı 2. BölümProje Noter Onay Tarihi: 14.05.1998 No: 15042 2.Bölüm Doğaya bağlılığın kokusunu duyuyor, çevreye duyarlılığın renklerini görüyordum burada. Mevsimi gelip budanan tüm ağaç kalıntıları, çalılar çırpılar bizi karşılıyordu. Gerçek yeşiller de en yeşil halleriyle gülümsüyordu. Poşet ve kumaş atıklarından kent bayrakları konuklarını çağırıyordu. Kent, eski tesisat barularının ve yedek parça atıklarının kullanıldığı gövdelere bağlanmış lambalarla aydınlanmıştı. Toprağa sıkıştırılarak tesbit edilmiş, oyulmuş kaya parçalarından çıkan melodi, ilk eşlikçiniz oluyordu. Konuk yolları bordürlerinde harca karışmış, sizi neşelendiren, düşündüren neler yoktu ki, bir yığın metal kapak atıkları, seramik, taş atıkları, gazoz, şişe kapakları, kırık kiremit parçaları, kopuk halatlar, somunlar, cıvatalar, eski çiviler, vidalar ilk aklımda kalanlar oldu. Zemine dayanıklı atığın türlüsü buradaydı. Bu harçlı kolaj patika, kıvrıla kıvrıla kentin içinde dolanıyordu. Bu kıvrak patika, her iki yanındaki meydancıklarda sergilenen şeffaf koruyucular içindeki atık heykelleri de size seyretme şansını tanıyordu. Bir bölümdeki eserlerde, yoğun pet şişeler yığma bir anlayış içerisinde tellerle bağlanarak yeni kimliklerine ulaştırılmıştı. Diğer bir yanda, diş macunu ve kozmetik tüpü atıklarından yapılmış eteği, yanmış ampullerden yaratılmış bedeni ile dev bir kadın, yanında da meşrubat kutulu gövdeli, tel yelekli dev bir adam vardı. Daha pek çok soyut heykel, kimi köpek, kimi kuş, doğayla ilintili pek çok varlığa ve kavrama gönderme yapıyordu. Bu karakterler bana evren mozaiğinde ayırımsız, barışcı, pozitif dayanışmayı hatırlattı. Bu sürprizlerle dolu, şaşırtan, düşündüren, neşelendiren heykel parkı, doğaya duyarlı olmayı, tehlike doğurmayan pek çok atık objeyi geri dönüştürebilmeyi öğütlüyordu. O sırada köşede bir pano dikkatimi çekti. Atıklardan oluşmuş bir kolon üzerinde atıklar gömülerek kentin bir krokisi anlatılıyordu. Hem de kabartma oluşundan görme engelli insanların da bir şeyler algılamaları amaçlanmıştı. Hurda araba koltukları, traktör tekerlekleri, kırık sandal ve gemi aksamları, cazibeli kent mobilyalarını oluşturuyordu. Traktörlerin yivleri, yine farklı küçük atıklarla doldurulmuştu. Ağaç kalıntılarına tutturulmuş teneke ve metal atıklar, kentin en doğal enstrümanlarıydı. Hem de güzel birer doğa habercisiydi. Sükuneti, rüzgarı paylaştırıyordu. Arasıra da ağaç dallarına, gelen geçen herkes naylon poşet kutusundan bir parça alıp dileğini bağlıyordu. Sonra da yandaki çevreci kurumlar kumbarasına gönlünce teşekkür bırakabiliyordu. Poşet atıklarından yapılmış giysili gönüllüler (görevliler) başlarındaki soğan fileleri, hunileri, bozulmuş eskimiş çanta ve sepet şapkalarıyla herkesi keyiflendirmeyi başarıyorlardı. Diğer bir bölümde, atıklarla süslenmiş bekleyen pusetlerden birini alan anne ; bebeğini oyun alanına götürüyordu. Atık parçalarla doldurulmuş dev meyveleri andıran kıvrak hortumun üzerinde bir kaç çocuk denge oyunu oynuyordu. Farklı boylarda, pek çok yerinde atıkların gömüldüğü duvarlarla oluşturulmuş labirent sokakta dolaşıyordunuz. Dilerseniz sokak başındaki görevliden seçtiğiniz bir atık maskeyle duvarların deliklerinden biriyle heykel olup bu yeni kimliğinizle anı fotoğrafı da çektirebiliyordunuz. Kentin bu köşesi en renkli yerlerden biriydi. Bu labirent sokakta yorulduysanız keşfinize havuzcukların içinde yüzdürülen atıkla yapılmış heykelleri de izleyerek devam edebiliyordunuz. Bu yüzen heykellerden birinde, onlarca tavuk kutusu atıkları kullanılmıştı. Bu oyun alanında dikkat çeken pek çok obje gözüme ilişti. Oyuncak merdivenler, salıncaklar, evcilik çadırları, manyetik oyun panoları, meslek köşecikleri ve süs havuzlarındaki atık malzemeler yine kendilerini hatırlatıyor ve çöp olmaktan nasıl kurtulduklarını sanki size ispatlıyorlardı. Sembolik meslek köşeciklerinde de bir an için doktor, mühendis, müzisyen, manav ya da bakkal olabiliyordunuz. Mimarisinde, atıkların kullanıldığı söveleri ve taç kapısı olan küçük yapı, atık müzesi, kafe, satış köşesi, atık kostüm köşesi, aktivite alanı (söyleşi, sergi, gösteri, öğreti için) ve yönetim mekanlarını kapsıyordu. Müze bölümünde atıkla çalışan sanatçıların yapıtları sergilenmişti. Bu yapıtlar pek çok detay atık içeriyordu. Örnek olarak, pet şişeleri, yedek parça atıklarını, tekstil triko ve kozmetik (kavanoz, krem tüpleri, testler tünleri kapakları) atıklarını, sebze filelerini, naylon eldiven parçalarını, tenekeleri, anahtarları, telleri, kablo parçalarını, kağıt, naylon, pul ve tahta parçalarını, optik atıklarını, yumurta kaplarını, bozuk kaset parçalarını, yanık negatifleri, daktilo şeritlerini, kayısı ve şeftali çekirdeklerini sayabilirim. Bazen de yapının bir bölümü; dans gösterisi, müzik dinletisi ve çevreci söyleşiler için kullanılmaktaydı. Bunlar 25-30 dakikalık kısa süreli gösterilerdi. Bunlar da atık süslemeli bildiri duvarından isteyenlere duyuruluyordu. Konuklar kafenin doğayla barışık menüsünden meyve ya da bitki çayı seçebiliyorlardı. Zaten o çayların aroması, sanki size sesleniyordu. Oturduğunuz sandalyeden, paylaştığınız masaya, menünün yazıldığı kağıda kadar her obje, çevreci olma sözünü tutarcasına atıklardan yapılmıştı. Bu kenti tanıyıp gezdikten sonra da tükettiklerinizi farklı sektörlerin atık kutularına bırakmanızı öneriyorlardı. Kent sizi dev seyir defterindeki şu dizeleriyle uğurluyordu. Kentim Ben Atıktan pek çok yerim Anlamlıdır içerim İnsanlığa hizmet için Yeryüzünde belirdim Doğaya sarılmışı Çevreye duyarlısı Sevgiyle paylaşanı Başlıca ziyeretçim Doğa sevgilileri Bu kenti yaşasaydı Toplum bilinçlenerek Bu kavrama koşsaydı Ben de kent çıkışındaki dev deftere şunları yazdım. Bu düş kenti; beynimi sıkça yorduğum, uygulanırlığına inandığım kadar gerçek geldi bana. Yaşama uyarlanışı gerçeğini hep birlikte görebileceğimize inanıyorum ve diliyorum. Bu deftere; doğaya ve insanlığa sevgimle, denemeyi denediklerimden bir tanesini bırakıyorum. Doğa'ya Gözlerim rahat etmez Göremeyince seni Gülüşüm eksik olur Koparırsam yeşilini Tüm bedenim ıslanır Çöp sararsa yerini Kulaklarım çınlamaz Duymazsa estiğini Uykumu tutturamam Bulmazsam güneşini Dilerim hep bul beni Sen de düşlediğin gibi 14.Mayıs.1998 |